Ahzâb Sûresi 72. Ayet: Emanetin Sorumluluğu

Bu web sitesi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve dini veya manevi tavsiye niteliği taşımaz. İçeriklerin doğruluğu ve güncelliği için çaba gösterilse de, herhangi bir hata veya eksiklikten kaynaklanabilecek sonuçlardan sorumluluk kabul edilmez. Kendi durumunuza uygun olarak bir uzmana veya güvenilir bir kaynağa danışmanız önerilir.

Ahzâb Sûresi ve İçeriği

Ahzâb Sûresi, Medine döneminin beşinci yılında inmiş olup, toplamda 73 âyetten oluşmaktadır. İsmini 20. âyette geçen ‘ahzâb’ kelimesinden alır. Bu kelimenin anlamı, topluluk, grup veya parti gibi anlamlar taşırken, burada Müslümanlara karşı birleşen düşman gruplar kastedilmiştir. Bu sure, Müslümanların karşılaştığı çeşitli zorlukları ve kurumsal dayanışmanın önemini vurgularken, aynı zamanda bireysel sorumlulukları da ele alır. İnancın, toplumsal bağlılığın ve manevi değerlere olan sadakatin önemi bu surede derin bir şekilde anlatılmaktadır.

Ayetin geçtiği Ahzâb Sûresi, Resûlullaha ve müminlere karşı muhalefet edenler ile münafıkların ortaya çıkışını ve onların içsel korkularını ele alır. Aynı zamanda, Müslümanların nasıl bir birlik içinde olmaları gerektiğinin altını çizer. 72. ayet ise insanlığın üstlendiği en büyük suçluluk ve sorumluluk noktalarına dikkat çekmektedir.

Ahzâb Sûresi 72. Ayetin Meali ve Anlamı

Ahzâb Sûresi’nin 72. ayeti şu şekilde mealdir: “Şüphesiz biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de onlar onu yüklenmekten çekindiler ve onun sorumluluğunu yerine getirememekten korktular. Ne var ki, onu insan yüklendi. Bunca kabiliyet ve nimetlerle donatıldığı halde yüklendiği emânetin hakkını veremeyen insan ne kadar zâlim, ne kadar câhildir.” (Ahzâb, 72)

Bu ayet, insanın taşıdığı sorumluluğun büyüklüğünü ortaya koyarken, aynı zamanda onun bu emanetin yükünü kaldırmadaki zafiyetinin ve cehaletinin altını çizmektedir. Allah, bu emaneti diğer varlıklara, yani göklere, yere ve dağlara teklif ediyor; ama onlardan istemediği için insanı bu ağır yükün altına sokuyor. İşte bu nedenle insan, yalnızca maddi varlıkların değil, manevi varlıkların da en şereflisi olma niteliğini taşımaktadır.

Böylece, insanın yüklendiği emanet, sadece zaruri ihtiyaçları karşılamakla kalmayıp, aynı zamanda bir dinin altyapısını da oluşturarak kulluk anlayışının ve ibadetlerin mahiyetini içermektedir.

Emanet ve Sorumluluk: İnsan Neden Zalim ve Cahil?

Ahzâb Sûresi 72. ayetinde geçen ‘zalım’ ve ‘cahil’ nitelendirmeleri, insanın kendi iradesiyle üstlendiği sorumlulukları yerine getirmede nasıl bir zafiyet gösterdiğini vurgular. Burada, ‘zalim’ olmak, başkalarına haksızlık yapma eğiliminde olmak; ‘cahil’ olmak ise gerçekleri anlamaktan, bilmemekten ve buna dayalı olarak yanlış kararlar almaktan kaynaklanmaktadır.

Çoğu zaman, insanlar hayatlarının akışını ibadet ve iyi amellerle şekillendirmek yerine, onları ihmâl ederler. Bu da, insanın yüklendiği emanet karşısında bir zafiyet, bir ihanet olarak kabul edilir. Düşünün ki, eğer bu sorumluluk dağlara sunulmuş olsaydı, onların da yüklenmekten çekindikleri görülmektedir. Bu durumda, insanın kendi zayıflıkları ile üstlendiği bu yücelik, onu insan yapıyor; bunun yanında, ona kulluk ve ibadet gibi önemli hava alanlarını sunuyor.

İnsanın bu durumu, Kur’an’ın diğer ayetlerinde de pekiştirilmiştir. Örneğin, suyun bile içindeki canlılar ve âlemin dengesi üzerinde kurulu olan düzen Allah’ın bir emanetidir. İnsan bu emaneti en iyi şekilde koruma ve değerlendirme sorumluluğuna sahiptir. Bu sorumluluk yerine getirilmediğinde, zalim ve cahil sıfatları onunla özdeşleşir.

İnsanın Emaneti Hakkıyla Taşıması

Ahzâb Sûresi’nin 72. ayeti, insana düşen manevi sorumlulukları da gözler önüne serer. Bu emanetin hakları, ibadetlerimizi, ahlâkî değerlerimizi ve sosyal ilişkilerimizi kapsamaktadır. Bu nedenle, her Müslüman, bu emanete sahip çıkmayı ve onu hakkıyla taşımayı amaçlamalıdır. Emanetin ağırlığı, kişinin manevi olgunluğuyla doğru orantılı olarak artar.

İnsan, yalnızca kendi şahsi yaşantısındaki iyi ve kötü ile değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluklarla da mükelleftir. Bu, insanın hayatının her alanında; aile ilişkilerinde, iş hayatında, toplum içinde ve Allah’a olan kulluk görevlerinde kendini göstermelidir. İnsanın bu sorumlulukları yerine getirme azmi, onu gerçek bir mümin kılar ve kalp huzuru sağlar. Bu manada, günlük ibadetlerin esas amacı da bu sorumluluğun hatırlatılması ve insanın bu yolda ilerlemesine motivasyon sağlamaktır.

Bu nedenle, kulluk anlayışı, bir dinin propagandasından veya sadece bireysel bir görev olmaktan öte, insanın kendi varoluş amacı olarak nitelendirilmelidir. Bu anlayış, insanın kendisi ve tüm varlıklarla olan ilişkisini derinleştirmesi, maneviyatını güçlendirmesi için bir yol haritası görevi görmelidir.

Sonuç

Ahzâb Sûresi 72. ayeti, insanın sahip olduğu emanetin ne kadar ağır olduğunu, buna rağmen onun bu yükünü taşımada göstereceği zafiyetleri açık bir dille ifade eder. Bu ayet, bir insanın bilinçli olarak sahip olduğu sorumlulukları yerine getirmemesi halinde ne denli büyük bir zalim ve cehalet içerisinde bulunacağını göstermektedir.

Rahmet ve merhamet sahibi olan Allah, bu sorumluluğu taşıyacak kapasiteye sahip olan insanlara hidayet versin ve onların İslam’ı doğru bir biçimde temsil etmelerine yardımcı olsun. Unutmayalım ki, imanın ve salih amellerin bir arada bulunduğu müminler; bu emaneti en güzel şekilde anladıkları ve taşıdıkları takdirde, Allah katında en yüce mertebelere ulaşacaklardır.

Scroll to Top