Bakara Suresi’nde Faiz Yasağı ve Anlamı

Bu web sitesi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve dini veya manevi tavsiye niteliği taşımaz. İçeriklerin doğruluğu ve güncelliği için çaba gösterilse de, herhangi bir hata veya eksiklikten kaynaklanabilecek sonuçlardan sorumluluk kabul edilmez. Kendi durumunuza uygun olarak bir uzmana veya güvenilir bir kaynağa danışmanız önerilir.

Faizin Tanımı ve İslam’daki Yeri

Faiz, İslami terim olarak “ribâ” olarak adlandırılır ve kelime anlamı itibarıyla bir fazlalık, artış anlamına gelir. İslam dininde faiz, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için birbirlerine verdikleri ödünç paradan alınan fazladır. Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi’nin 275. ayetinde, faiz yiyenlerin durumları, şeytanın çarparak sersemlettiği kimselere benzetilmiştir. Bu benzetme, faizin kişiyi nasıl yakıcı bir durumla karşı karşıya bıraktığını anlatmaktadır. Zira faize dayalı ekonomi, insanı ruhsal ve fiziksel olarak bir bunalıma sürükleyebilir.

Kur’an’da Allah, alım satımı helal, faizi ise haram kılmıştır. Bakara Suresi’nin 275. ayeti de bu yasakları pekiştiren bir uyarıdır. Faizcilik yalnızca bireyleri değil, toplumları da derinden etkilenmektedir. Ekonomik adaletin sağlanması ve sosyal dengenin korunması için faizin yasaklanması gereklidir. Faizin insanlar arasında nefret tohumları ekmesi, sosyal ilişkileri zedelemesi ve toplumsal huzuru tehdit etmesi, bunun en önemli sebeplerindendir.

Faiz, zengin ile fakir arasındaki mesafeyi açar ve toplumsal adaletin tesisini imkansız hale getirir. İslam’da zenginlerden topluma hizmet edilmesi gerektiği düşünülürek, malın çeşitli kökenlerin elinde dönmesi, bu şekilde toplumsal dengeyi sağlaması beklenmektedir. Bu bağlamda, İslam dini, fidye, sadaka, infak gibi yardımlaşmaya dayalı sistemleri teşvik ederken, faizli işlemleri yasaklayarak daha adil bir toplum hedeflemiştir.

Bakara 275. Ayetin Anlamı ve Tefsiri

Bakara Suresi’nin 275. ayeti, faizi savunanların, “Alım satım da faiz gibidir” şeklindeki yanlış anlayışlarını eleştirmektedir. Bu ayet, faiz ile alım satım arasında önemli farklar olduğunu net bir şekilde vurgular. Alım satım, iki tarafın rızasıyla gerçekleşirken, faiz uygulaması zorunlu bir yükümlülük doğurur. Bu bağlamda, faiz, bir tür zorla alınan bir kazançtır ve bu yönüyle haksız kazanç olarak değerlendirilir.

Kur’an, bu ayette faizin haram olduğunu belirttikten sonra, faiz yemekten sakınanların durumlarını da açıklamaktadır. Geçmişteki faizli işlemlerinin kendileri için geçerli olduğunu vurgularken, gelecekte yapılacak işlemlerde dikkatli olunması gerektiğini hatırlatır. Geçmişteki yanlışların affedilmesi ama şimdi ve gelecekteki çıkarlar için fıtrata ve hukuka uygun davranılması istenmektedir.

Ayetin içindeki “şeytanın çarparak sersemlettiği kimse gibi kalkarlar” ifadesi, faiz alışkanlığının insan ruhunda yarattığı durumu simgeler. Faiz yiyenler, eylemleriyle kendi manevi dünyalarını tahrip ederler ve bu şekilde yalnızca kendi zararlarına değil, toplumsal huzura da zarar verirler. Bu bağlamda, faiz yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir sıkıntıdır.

Faizin Sınırlamaları ve İslam Ekonomik Modeli

İslam, ekonomik hayatta adaleti ve sosyal dengeleri sağlamak için bir dizi ilke belirlemiştir. Bu ilkeler arasında, insanların birbiriyle yardımlaşmasına dayalı bir sistem yer alır. Faiz, bu yardımseverlik anlayışını zedeler. Dolayısıyla, İslami ticaret anlayışında alınan yükümlülükler, kişisel donanımlara göre şekillenir. Zira, insanın parasını artırma arzusu, bencillik ve toplumsal kaygıları gölgelemesin.

İslam’ın ekonomik modeli, kazancın karşılıklı rızaya dayalı olmasını esas alır. Bu modelde, rızkı ve kaygıyı paylaşarak var olan zenginliği yeniden dağıtmak amaçlanmıştır. Faiz uygulamsalarından uzak durmak, hem bireylerin hem de toplumun genel menfaatine yönelik bir yaklaşımdır. Ekonominin adaletle yürütülmesi, zenginden fakire doğru bir akış doğurur. Bu da insanların, yardımlarını karşılıksız olarak birbirlerine ulaştırmalarıyla mümkün olur.

İslam ekonomisinde, ticarette ve finansmanda karşımıza çıkan riba yasağı, olumsuz etkileri en aza indirmek ve sosyal barışı korumak amacı gütmektedir. Borç verme işlemleri, karşılıklı rızaya ve infakketkine dayalıdır. İslam, faizin benlik ve insan ilişkilerinde yarattığı yarayı en aza indirmek için ekonomik adaletin korunmasına gayret eder.”

Sonuç: Faiz ve Manevi Huzur

Bakara Suresi 275. ayeti, faiz uygulamasının din açısından zararlarını açıkça ortaya koymaktadır. İslam, faiz alışkanlığını men ederek, toplumda huzurun sağlanması ve manevi denge kurmak için alternatif yollar sunmaktadır. Bu anlayış, sosyal adaletin sağlanmasına yardımcı olarak, toplumun bütün bireylerine eşit fırsatlar sunar. Faizden uzak durulduğunda, insanların kalplerinde sevgi ve muhabbet yer alır.

Faiz, yalnızca ekonomik bir kavram değil; ruhsal bir dert ve manevi bir zorlama olarak da değerlendirilmektedir. Gerçek bir huzuru elde etmenin yolu, manevi değerlere yönelmek ve başkalarına yardımda bulunmaktır. Bu, hem bireysel hem de sosyal anlamda gerçek bir tatmin ve huzur kaynağıdır. Bu doğrultuda, Kur’an-ı Kerim’in çizdiği yol, hem dini hem de ahlaki bir rehberlik sunarak, insanları dua, ibadet ve yardımlaşma ruhu ile doldurmaktadır. Faizden kaçınmak, insan ruhunun huzur bulması için önemli bir adımdır çünkü bu, Allah’a teslim olmaktır.

Scroll to Top