Bilenlerle Bilmeyenlerin Farkı: İlmî Tercihin Önemi

Bu web sitesi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve dini veya manevi tavsiye niteliği taşımaz. İçeriklerin doğruluğu ve güncelliği için çaba gösterilse de, herhangi bir hata veya eksiklikten kaynaklanabilecek sonuçlardan sorumluluk kabul edilmez. Kendi durumunuza uygun olarak bir uzmana veya güvenilir bir kaynağa danışmanız önerilir.

İlmin Yüceliği

Kur’an-ı Kerîm’de, ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ şeklinde ifade edilen ayet, ilimin toplum içindeki önemine ve yerindeki saygınlığa dikkat çekmektedir. İslâm, ilmi yücelten bir din olarak bilinir. Bu bağlamda, ilim sahipleri, yani gündüzleri bilgiyle, geceleri ise tefekkürle geçen insanların saygınlıkları her zaman daha yüksektir. Toplum içerisinde bu kişiler, bilgilendirdikleri ve eğittikleri bireyler aracılığıyla manevi bir ışık olmaktadırlar.

Ayette geçen “bilenler” kelimesinin yanı sıra “bilmeyenler” kelimesi de manidar bir ayrım yaratmaktadır. Bilenler, bilgi sahibi olup bu bilgiyi hayata geçiren ve Kur’an ve sünnetle hayatını şekillendiren kişilerdir. Yüce yaratıcı, insanlara akıl vermiş, onların bu aklı doğru bir şekilde kullanmalarını istemiştir. Bu nedenle, ilim sahibi olmak, aynı zamanda sorumluluk taşımak demektir. Zira ilmin getirdiği farkındalık ve anlayış, insanı, daha iyi bir yaşam için yönlendirmekte, ahlakını geliştirmekte ve başkalarına yardımcı olmaktadır.

İlmî bilgi, yaşadığımız toplumda önemli bir yer edinmiş ve bu bilgiyle birlikte insanlık tarihinin en önemli evreleri geçmiştir. Ancak, ilimde derinleşmeyen bireyler ise sadece yüzeysel bir yaşam sürdürmekte ve bunun sonucunda birçok konuda bilgisizlikleri ve cehaletleriyle baş başa kalmaktadır. Bilenler ile bilmeyenler arasındaki bu fark aslında, toplum içerisindeki sosyal yapıyı da etkilemektedir. İslâm toplumunda, ilim sahibi olanlara gereken saygının gösterilmesi, insanların bilgiye ve bilgililere duyduğu saygının bir yansımasıdır.

İlmî Bilginin Toplumdaki Rolü

İlmin toplumda yalnızca bireysel faydasının olmadığını, aynı zamanda toplumsal yapıyı olumlu yönde etkileyen bir işlevinin de olduğunu belirtmek gerekir. Zira ilim, insanlar arasındaki sosyal ilişkileri ve dayanışmayı artırmakta, toplumsal bilinci güçlendirmektedir. İslâm dünyasında, alimlerin toplumda üstlendikleri rol, onları yalnızca bireysel bilgi üretmekle sınırlı bırakmaz; aynı zamanda toplumsal değişimin ve gelişimin öncüsü olmalarını da gerektirir. Bu nedenle, “Bilenlerle bilmeyenler” arasındaki fark, yalnızca entelektüel bir ayrım değil, aynı zamanda sosyal bir sorumluluk ve manevi bir misyon durumunu da içermektedir.

Kur’an’da; ‘İlim, Allah’a olan kullukta daha derin bir anlayış elde etmeye ve bu anlayışla daha iyi bir ibadet hayatı sürdürmeye vesile olur. Böylece birey, toplumu aydınlatma ve bilinçlendirme görevini üstlenir.’ buyrulmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, ilim bir boş bilgi yığılması değil; hayatın anlamını kavrayarak, insanı yükselten bir unsurdur. Birey, ilmiyle amil olduğu sürece çevresindeki insanları da etkileme ve onları daha aydınlık bir geleceğe yönlendirme gücüne sahiptir.

Kur’an, ‘İlim, rütbe ve unvanların en yükseğidir.’ sözüyle de dikkat çekmektedir. Bu ifade, bilginin sadece bir bilgi yığını değil, aynı zamanda ahlaki ve manevi bir yükümlülük olduğunu ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, bilen herkesin, üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri beklenmektedir. Bilgi paylaşımı, bireylerin toplumda daha etkili roller üstlenmelerine vesile olacaktır. Dolayısıyla, ilim sahibi olmak, bireyin kendisiyle sınırlı kalmayacak, tüm toplumu da olumlu yönde etkileyecektir.

Manevi Rehberlik ve İlmi Bilgi

İlmin sağladığı güven ve huzur, sadece toplumsal düzeni değil, bireysel ruhsal durumu da güçlendirmektedir. Bilenleri üstün kılan bir diğer faktör ise, onların doğru bilgi ve pratik hayata geçirme yetenekleridir. Manevi rehberlik sağlayarak, bilgi sahibi kimseler, toplum içerisinde ikili ilişkilerde, maneviyatı geliştirecek unsurları ön plana çıkarabiilmektedirler. Bu bağlamda, bilgi yalnızca bireylere değil, manevi değerleriyle topluma da katkı sağlamakta; insanları yaygın bir bilinçle birleştirmektedir.

Manevi liderliğin sağladığı huzur, bireylerin Allah’a olan yönelimlerini güçlendirmekte; dualarını ve ibadetlerini daha bilinçli bir şeklide yerine getirmelerine olanak tanımaktadır. Bu nedenle, “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” sorusunun cevabı, sadece ilmin veya cehaletin değil, bireylerin ruhsal ve manevi gelişim süreçlerinin de bir yansımasıdır. Bilenler, Allah’a yaklaşmayı daha iyi anlayan, bu anlayış çerçevesinde ibadetlerini daha derin bir şekilde yaşayan ve çevresindeki insanlara bunu aktaran kimseler olarak tanımlanabilir.

Son olarak, ilim ve irfan sahibi olanların topluma sağladığı katkılar, sadece maddi değil, manevi değerlerle de ilintilidir. Manevi kılavuzluk yapan bu insanlar, bireylerin ruhsal olarak yükselmelerine, kendilerine ve çevrelerine pozitif bir etki yaratmalarına olanak sağlar. Bilmeyenlerin ise, bu bilgiden yoksun olmaları sonucu, potansiyel ruhsal kalabalıklara kapılmaları söz konusu olabilir. Bu nedenle, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin önemine dikkat çekmek ve ilmin yaygınlaşması için çaba göstermek, bir toplumun refah seviyesi için oldukça elzemdir.

Scroll to Top