Bu web sitesi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve dini veya manevi tavsiye niteliği taşımaz. İçeriklerin doğruluğu ve güncelliği için çaba gösterilse de, herhangi bir hata veya eksiklikten kaynaklanabilecek sonuçlardan sorumluluk kabul edilmez. Kendi durumunuza uygun olarak bir uzmana veya güvenilir bir kaynağa danışmanız önerilir.
Eşref-i Mahlûkat Nedir?
Eşref-i mahlûkat ifadesi, insanın yaratılışta en yüksek mertebeye sahip olduğunu vurgulayan bir kavramdır. Allah, insanoğluna diğer yaratıklardan üstün bir şeref vermiştir. Bu yüksek makam, insanların akıl, irade ve vicdan gibi özelliklerle donatılmasından kaynaklanır. İnsanı, diğer canlılardan ayıran ve onu eşref-i mahlûkat yapan temel özelliklerin başında düşünme kabiliyeti gelmektedir. İnsanlar, sahip oldukları bu yeteneklerle, yalnızca hayatta kalmak için değil, aynı zamanda yaratılış amacına uygun bir şekilde yaşayabilmek için de bu dünyada varlıklarını sürdürmektedirler.
Kur’an-ı Kerim’in İsrâ Suresi’nin 70. ayetinde de bu konu açıkça dile getirilmiştir. “Andolsun, biz Âdemoğullarını şerefli kıldık, karada ve denizde taşıdık, kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık; yarattıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.” Bu ayet, insanların yaratılış amacını, onları diğer canlılardan ayrıştıran özellikleri ortaya koymaktadır. Bu nedenle, insanın kendi değerini bilmesi ve yaratılışına yaraşır bir yaşam sürmesi son derece önemlidir.
İnsanın eşref-i mahlûkat olarak yaratılması, ona ciddi bir sorumluluk yüklemektedir. Zira, diğer canlıların aksine, insanların akletme, düşünme ve irade kullanma yetenekleri vardır. Bu yönleriyle insanlar, yalnızca yemek, içmek ve yaşamak için değil, aynı zamanda manevi ve ahlaki değerlerini de geliştirmek zorundadır. Dolayısıyla, eşref-i mahlûkat olma bilinciyle hareket etmek, insanın bu dünyadaki en büyük görevidir.
İnsanın Yaratılışındaki Üstünlük
Yaradan’ın insana vermiş olduğu bu değer, onun yaratılışındaki ayrıcalıklarıyla pekişmektedir. İnsan, akıl ve irade sahibi olarak yaratılmıştır. Bu özellikleri sayesinde hayatı anlamlandırabilir, yaptığı her eylemin arkasındaki niyeti sorgulayabilir, iyi ile kötü, doğru ile yanlış arasında seçim yapabilir. Bu durum, insanın ruhî ve maddî olarak yücelmesini sağlayan en önemli faktördür.
Ayrıca, insanoğluna verilen sorumluluklar da eşref-i mahlûkat olmanın bir gereğidir. İnsan, yalnızca kendisi için değil; ailesi, toplumu ve tabiatı için de bir sorumluluk taşır. Bu sorumluluk, insanın doğayı korumasını, adaletli ve merhametli olmasını, diğer insanlara karşı sevgi ve saygı göstermesini gerektirir. Bu bağlamda, insanın sahip olduğu akıl ve irade, ona sadece şerefi ve onuru getirmekle kalmaz, aynı zamanda bu değerlerin korunması konusunda da bir yükümlülük ortaya koyar.
İnsanın, diğer varlıklara karşı üstün kılındığı bir diğer husus ise onun fiziksel yetenekleri ve keşfetme arzusudur. İnsan, karada, denizde ve şimdi de havada ulaşım imkânlarına sahiptir. Bu, onu yaratılmışların en üstünü kılmakta ve eşref-i mahlûkat olarak birer örnek olmayı yükümlü kılmaktadır. İnsanın, doğa ile uyum içinde yaşarken, kendisinin ve çevresinin farkında olması ve bilincini sürekli olarak geliştirmesi gerekir.
Şan ve Şeref Sahibi Olmak
Kur’an’ın 17:70’teki vurgusu, insanın şan ve şeref sahibi olduğunu dile getirirken, bu durumun sadece bireysel değil, toplumsal bir boyutu da olduğunu göstermektedir. Eşref-i mahlûkat olan insanoğlu, kendisine verilen bu onuru ve değeri korumakla yükümlüdür. Dini öğretiler, bu onurun bilincinde olmayı, insanın kendisi ve toplumu için nasıl bir örnek olması gerektiğini öğretmektedir.
İnsanın şeref ve onuru, onun yaratılış amacına uygun bir yaşam sürmesiyle ancak anlam kazanır. İyi bir insan olmaktan ziyade, iyi bir Müslüman olmak, yaratılışına uygun bir yaşam tarzını benimsemesini gerektirir. Bu, insanın kendisine, ailesine ve toplumuna karşı olan sorumluluklarını yerine getirmesi ve her alanda faydalı birey olma çabası içinde olması demektir. Böylece, insanın manevi ve ahlaki değerleri, onun eşref-i mahlûkat olduğu gerçeğini daha da pekiştirecektir.
İnsan, şerefli bir varlık olarak yaratıldığını bilerek, her anının kıymetini bilmeli ve bu değeri korumanın yollarını aramalıdır. Dinimiz, bu şerefin korunmasının yolu olarak ibadetleri, ahlaki değerleri ve toplumsal sorumlulukları göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, insanın bu dünyadaki varlığı, geçici bir süre içindir ve bu süre zarfında ne kadar değerli bir hayat sürdüğü, ebedi âlemdeki durumunu belirleyecektir.
İnsanoğlunun Görevi
İnsanın eşref-i mahlûkat olarak yaratılması, onun yüce Allah’a karşı bir sorumluluk anlayışını da beraberinde getirir. Bu sorumluluklar, iman, ibadet ve insanlarla olan ilişkileri kapsar. İnsanoğlunun yaratılışındaki bu ayrıcalıklar, sadece kendisini değil, tüm insanlık için geçerlidir. Örneğin, peygamberlerin getirdiği mesajlar, insanlara doğru yol göstermekte ve onların dünyada ve ahiretteki görevlerini hatırlatmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında, insanoğlunun görevi, sadece kendi hayatını yaşamak değil, aynı zamanda toplumun da bu bilinçle hareket etmesine katkıda bulunmaktır. Her insan, doğasında bulunan iyi niyet ve sevgi ile hareket ederek, paylaşımda bulunmalı, adalet ve merhametine yönelmelidir. Böylelikle, bireysel olarak sahip olduğu şerefi ve onuru korumanın yanı sıra, toplumdaki diğer bireylerinin de bu değerlere sahip olmasına zemin hazırlayacaktır.
Şunu unutmamak gerekir ki, herkesin eşref-i mahlûkat niteliği taşıdığı bir dünyada, insanın bu değerleri koruması için kendini sürekli geliştirmesi ve başkalarıyla paylaşması elzemdir. Her insan, kişisel çabalarıyla topluma ve insanlığa örnek olmalıdır. Bu da insanın saygın bir hayat sürdürmesini, başkalarının haklarına saygı göstermesini ve onlara hizmet etme bilinci içinde olmasını gerektirir.
Sonuç
Eşref-i mahlûkat olma bilinci, insanın hayatını anlamlandırdığı, sorumluluklarını fark ettiği ve manevi değerlerini güçlendirdiği bir durumdur. Allah, insanoğluna verdiği bu şerefi korumasını ve bu bilinci yaşamasını beklemektedir. Kur’an’daki ayetlerle bu gerçeğin altını çizerken, insanoğlunun, her zaman onurlu bir yaşam sürerek, Allah’a yakınlaşmak için çaba göstermesi gerektiğini göstermektedir. Bu bağlamda, dualarımızda ve ibadetlerimizde bu bilinçle hareket etmeli ve yaratılış gayemizi unutmamalıyız. Çünkü unutmamalıyız ki, insan en güzel şekilde yaratılmıştır ve Allah’u Teâlâ, onu diğer varlıklardan üstün kılmıştır.