Bu web sitesi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve dini veya manevi tavsiye niteliği taşımaz. İçeriklerin doğruluğu ve güncelliği için çaba gösterilse de, herhangi bir hata veya eksiklikten kaynaklanabilecek sonuçlardan sorumluluk kabul edilmez. Kendi durumunuza uygun olarak bir uzmana veya güvenilir bir kaynağa danışmanız önerilir.
Giriş
Haksızlık, toplumların en büyük sorunlarından biri olmuştur. İnsanlar haksızlık karşısında sessiz kaldığında, bu durumu normalleştirir ve kötülüğün daha da yayılmasına neden olurlar. İslam, zulme karşı durmayı ve haksızlık karşısında sesi yükseltmeyi emreder. Bu bağlamda “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” sözü, toplumda haksızlığa karşı durmamanın tehlikelerini vurgulayan önemli bir uyarıdır. Ancak, bu ifadenin hadis olup olmadığı tartışmalıdır. Yazımızda, bu ifadeyi ve anlamını geniş bir perspektiften ele alacağız.
Haksızlık ve İslam'da Duruş
İslam dininde adalet, en temel değerlerden biridir. Kur’an-ı Kerim’de, Allah bize adaletle hükmetmemizi emretmiştir. “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutun” (Nisa, 135) ayeti, Müslümanların haksızlık karşısında sessiz kalmamaları gerektiğini açıkça belirtir. Bu adalet anlayışı, sadece bireysel ilişkilerde değil, toplumsal düzeyde de geçerlidir. Dolayısıyla, haksızlık karşısında susmayı kişisel bir tercih olarak görmek, dinî bir yanlış anlamadır.
Demek ki, Allah’ın emrettiği gibi, insanlar arasındaki huzuru sağlamak ve haksızlığa karşı durmak, bir İslam mümininin sorumluluklarındandır. Aynı zamanda, İslam’daki bu adalet vurgusu, sapasağlam bir toplumsal yapının oluşmasına, bireyler arasında huzur ve güven ortamının sağlanmasına zemin hazırlar. Haksızlık karşısında sessiz kalmanın getirdiği sonuçlar düşünüldüğünde, bu durumun manevi ve toplumsal huzura zarar vereceği anlaşılması gereken bir gerçektir.
Kütüphanelerde geçmiş büyük İslam âlimlerinin eserlerinde bu konu üzerine yapılan çalışmalar, haksızlık karşısında durmanın önemini sıkça vurgular. Örneğin, Kuşeyrî, meşhur eserinde, “Yeri geldiğinde konuşmak, en güzel bir haslet olduğu gibi, zamanında susmasını bilmek de erdemli insanların özelliğidir.” der. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, hüküm vermek gerektiğinde zorunlu olarak ses çıkarmanın ve haksızlığa karşı bir duruş sergilemenin gerekliliğidir.
Hadis Olup Olmadığı Tartışması
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” ifadesinin kaynağı konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu söz, halk arasında hadis olarak bilinse de, sahih kaynaklarda yer almadığı açıktır. Sorularla İslamiyet platformunda bu sözün bir hadis olarak kaydedilmediği, ancak İbn Kayyim gibi İslam âlimleri tarafından benzer bir ifade ile desteklendiği görülmektedir. İbn Kayyim, “Batıl / yanlış şeyleri söyleyerek insanlara nasihat eden, konuşan şeytandır. Hakkı söylemekten sakınan ise dilsiz şeytandır” şeklinde bir yorumda bulunmuştur.
Buna göre, haksızlık karşısında sessiz kalmak, sadece bireysel bir eylem değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun haline gelen zalimlikleri desteklemek anlamına gelir. Haksızlığa karşı durmanın gerekliliği, Kur’an ve sünnetle sabit bir durumdur. Dolayısıyla, bu sözün aslında halk arasında yaygınlaşmış bir sözleşme olduğu, fakat özünde derin ve önemli bir anlam taşıdığı söylenebilir.
İslam, adaletin ve hakkın savunulmasını ilke edinmiştir. Böylece, toplumsal düzeyde bu değerlere sahip çıkmak, haksızlıklara karşı koymak, Müslümanların en önemli sorumluluklarından biri haline gelir. Yanlış anlaşılmalara karşı dikkatli olmak ve hareket etmek, tüm müminler için bir gereklilik olmalıdır.
Haksızlık Karşısında Susmanın Sonuçları
Haksızlığa karşı susmanın getirdiği sonuçlar, sadece bireylerin manevi dünyasındaki sorunlarla sınırlı kalmaz. Bu tür bir duruş, toplumda huzursuzluk yaratırken, gelecekte haksızlıkların daha da artmasına zemin hazırlar. Kur’an’da da vurgulanan bir gerçek, “Zalimler asla başarılı olamayacaklardır” (Kehf, 52) ifadesidir. Bu gerçek, haksızlık karşısında durmanın ve adaleti savunmanın önemini daha da belirgin hale getirmektedir.
Müslüman bireyler olarak, haksızlık karşısında durmayı bir gereklilik olarak görmek, toplumumuzun daha sağlıklı bir yapıya kavuşmasına katkıda bulunacaktır. Aksi takdirde, yanlışların ve zulümlerle dolu bir çevrede yaşamaya mahkum kalırız. Özellikle de içimizdeki haksızlıklara karşı yönelimlerimizi gözden geçirmeli, bu durumdaki tutumumuzu değiştirmek için icraatlarda bulunmalıyız.
Sonuç olarak, haksızlık karşısında susmak, insanın kendine ve topluma olan sorumluluğunu yerine getirmediği anlamına gelir. Zira birçok kişi, haksızlık karşısında sessiz kaldıklarında, çevrelerindeki zulmü desteklediklerini unuttukları anlarda, aslında kendilerine bir tuzak kurmuş olurlar. Bu bağlamda, Müslümanların sessiz kalmaması ve duruma el koymaları, hem manevi olarak yükümlülük olup hem de toplumsal bir gerekliliktir.
Manevi Rehberlik ve Haksızlıkla Baş Etme Yöntemleri
Müslümanların, haksızlıkla başa çıkma yöntemleri, İslamî öğretilerle desteklenmelidir. Bu noktada, duaların gücünü unutmamak gerekir. Dua etmek, manevi bir destek aracıdır. Haksızlık karşısında, Allah’a yönelmek, samimi bir kalple yardım istemek, haksızlığa karşı duracak cesareti bulabilmemize yardımcı olur. Aklımızdan çıkarmamız gereken en önemli husus, her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğudur. Bu bilinçle, haksızlık karşısında sesimizi çıkararak, adaletin şartlarını oluşturabiliriz.
Haksızlık karşısında durmanın yanında, bu durumu halk arasında yaymak da önemlidir. Haksızlığa karşı durmamak, sadece kişinin kendisine zarar vermez, aynı zamanda toplumun da çökmesine neden olur. Bu bağlamda, her birey, çevresindeki adaletsizliklere karşı sesini yükseltmek zorundadır. Dolayısıyla, haksızlık karşısında susan biri, sürecin bir parçası olarak bu durumu yüzleşmekten kaçınmaktır.
Ayrıca, İslam, sabrı ve sebatı da teşvik etmektedir. Haksızlıklarla yüzleşirken, sabırlı olmak, yapılacak en doğru eylemdir. Bununla beraber, sabırla beraber adalet arayışı içerisinde olanların duaları da mutlaka kabul olacaktır. Müslümanlar, Allah’a güvenerek, sabır ve dirayetle, haksızlıkları durdurma çabasında yer almalıdır.
Sonuç
Sonuç olarak, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” ifadesi, halk arasında yaygın olan bir yaklaşımdır. Haksızlığa karşı durmanın gerekliliği, İslam’ın temel ilkelerindendir. Bu bağlamda, haksızlık karşısında sessiz kalmak, sadece bireysel yükümlülüğü ihmal etmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal huzuru da tehdit eder.
Haksızlık karşısında durmak, ayrıca insanın vicdanında ve manevi yapısında bir zorunluluktur. Bu nedenle, haksızlık ve zulme karşı sesini yükseltmek, İslam’ın bizlere yüklediği bir sorumluluktur. Değerli kardeşlerim, dinimiz bize her zaman adaletle hareket etmemiz gerektiğini öğretmektedir. Bu nedenle, her zaman haksızlığa karşı durmalı ve bu konuda üzerimize düşeni yerine getirmeliyiz.
Unutmayalım ki, hak ve adalet, insanlığın temel taşlarıdır. Haksızlık karşısında güçlü bir duruş sergilemek, insanın hem kendisine hem de diğerlerine olan sorumluluğudur. Bunu başardığımızda, kendi içimizdeki huzuru bulmuş olacağız, ve böylece ahlaki bir toplumda yerimizi almış olacağız. Adaletin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamak dileğiyle…