Hz. Muhammed’in Vefatı ve Son Günleri

Bu web sitesi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve dini veya manevi tavsiye niteliği taşımaz. İçeriklerin doğruluğu ve güncelliği için çaba gösterilse de, herhangi bir hata veya eksiklikten kaynaklanabilecek sonuçlardan sorumluluk kabul edilmez. Kendi durumunuza uygun olarak bir uzmana veya güvenilir bir kaynağa danışmanız önerilir.

Giriş

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), 63 yıllık yaşamında insanlığa en büyük örnek ve rehber olarak İslam dinini yaymış, ahlaki ve manevi değerlere ışık tutmuştur. Onun vefatı, bütün Müslümanları derinden etkilemiş, ümmetinin manevi yaşamında büyük bir boşluk bırakmıştır. O, 632 yılında, Hicri 11. yılının 12. Rabîulevvelinde Pazartesi günü, Medine’deki evinde vefat etmiştir.

Peygamberimizin (s.a.v.) vefatı öncesindeki süreç, hem sağlık durumu hem de ashâbına olan nasihatleriyle dolu anlamlı bir dönemdir. Bu yazıda, Hz. Muhammed’in vefatından önceki son anlarına, yaşadığı hastalığa ve vefatının getirdiği manevi boşluğa detaylandırarak değineceğiz.

Hz. Muhammed’in Hastalığı

Peygamber Efendimiz, vefatından 13 gün önce, oldukça şiddetli bir hastalığa yakalanmıştır. Bu hastalık, onu yormuş, O’na olan düşmanların tasarlamış olduğu belaların da bir yansıması olarak akıllara gelmiştir. Hastalığının başlama nedeni olarak birçok unsur arasında Hayber’deki zehirlenme olayı da önemli bir etken olmuştur. Bir gün, hastalığı esnasında, yanında bulunan ashâbıyla sohbet ederken, ‘Biz peygamberlere belâlar kat kat gelir’ şeklinde bir açıklama yapması, O’nun inancını ve sabrını göstermekteydi.

Hastalığı süresince Ashâb-ı Kirâm, O’nun yanından ayrılmamış, durumu için dua ve niyazlarda bulunmuşlardır. Ancak Hz. Muhammed (s.a.v.) bu sıkıntılı dönemde bile halka hitap etmeye, onlara nasihat etmeye devam etmiştir. Bu, onun son anlarda bile ümmetine olan sevgi ve ilgisinin bir göstergesidir.

Peygamberimizin Son Hutbesi

Peygamberimizin son günlerinde hastalığının ağırlaşmasıyla birlikte, O’nun vedasına yönelik hazırlıklar da başlamıştır. Son hutbesinde, Müslümanlara hitaben yürütücü olarak yaptığı konuşma, onların akıllarında kazınan bir anı olmuştur. Bütün Müslümanları uyararak, ‘Ben sizin Kevser Havuzu’na ilk erişeniniz olacağım; orada sizlerle buluşacağız!’ demiştir. Bu, O’nun cennetteki umudu, ümmetine olan inancı ve geleceğe dair verdiği bir mesajdır.

Hutbesinde müşrikliğe dönme kaygısını dile getirerek, toplumsal huzuru ve birlikteliği sağlamak için sabır ve şükür tavsiyesini de dile getirmiştir. Bunun yanı sıra, kulluk bilincinin önemine vurgu yapmış, kavminin arasına fitne sokabilecek her türlü olumsuz duruma karşı onları uyarmıştır.

Peygamberimizle Vedalaşma

Peygamberimizin hastalığı ilerledikçe, akrabaları ve dostları O’na veda etmeye başlamıştı. Hazret-i Âişe’nin evinde kalmayı tercih eden Peygamberimiz, son anlarını huzur içinde geçirmek istemiştir. Kızı Fâtıma ile geçirdiği zaman ve ona son sözleri, onun kalbinde derin bir iz bırakmıştır. Hz. Fâtıma, babasının vefat edeceğini öğrendiğinde büyük bir hüzne kapılırken, babası ona ‘Merak etme kızım, ben Allah’a kavuşacağım’ diyerek teselli etmeye çalıştı.

Peygamberimiz, son anlarından birinde, muhtaç olanlara yardım edilmesi gerektiğini vurgulamış ve insanların birbirlerine karşı iyi olmaları için daima fitneye karşı uyanık olmaları gerektiğini söylemiştir. O’nun vefatından hemen önce, Müslümanlara olan sevgi ve bağlılığını göstererek son mesajı olarak camide namaz kıldırmıştır. Son dua ve niyazını yapmak üzere, tekrar tekrar dua ederek ‘Ya Rabbi, beni merhametinle kuşat, beni Refîk-ı A’lâ’ya, en güzel dost olan Allah’a kavuştur’ demiştir.

Vefatının Ardından Gelen Boşluk

Hz. Muhammed’in vefatı, Müslümanlar arasında yalnızca fiziki bir kayıp değil, aynı zamanda manevi bir çöküş anlamına geldi. Onun ardından, ashâb-ı kirâm büyük bir hüzün içine girdi. Hazret-i Ebûbekir, ‘kim Muhammed’e ibadet ediyorsa bilsin ki O öldü; kim de Allah’a ibadet ediyorsa, O hayy’dır’ diyerek, bu durumu kabullenmelerine etki eden bir liderlik sergilemiştir. Bu büyük çalkantı, saklanması zor bir acıydı ve insanlar bir araya gelerek, yaslarına birlikte tutunmaya çalışmışlardı.

Peygamberimizin vefatının ardından gelişen olaylar, onu yıkıcı bir döneme sürüklemiş ve zamanla da cemaatin büyümesine yol açmıştır. O’nun İslam için yaptığı fedakarlıklar, Müslümanları daha da kenetlemiş ve İslam’ı daha güçlü bir duruma getirmiştir. Sonrası için atılan adımlar, onun şehadetiyle hem bireysel hem de toplumsal olarak yeni bir başlangıç olmuştur.

Defnedilişi ve Sonrası

Peygamberimiz, vefatından sonra, Medine’nin Bakî Mezarlığı’na defnedildi. Defin işlemi sırasında O’nun etrafında bulunanların ne kadar derin bir hüzün içinde olduğunu görmek mümkündü. Hiç kimse, böyle bir vefatın etkisini kolay atlatamadı. Zamanla, O’nun hatırası anılmaya devam etti, dualar edildikçe, O’nun manevi mirasına sahip çıkıldı. Ashâb-ı kirâm, O’nun izinden giderken, Peygamberimizin hayatını anlatan kıssaların yayılmasına vesile oldular.

Peygamber Efendimizin vefatı, Müslümanlar için hem bir kayıp hem de güçlü bir öncüydü. O, geleceğe dair bıraktığı mesajlarıyla, İslam’ın yayılmasını ve korunmasını sağlamıştır. Her zaman hatırlanmaya devam edecektir. “Ya Rabbi, bizler O’nu unutmadan, onun izinden gidebilmek için gayret edeceğiz!” duaları, her zaman yüreklerde yankı bulacaktır.

Sonuç

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vefatı, Müslümanların hayatında yer alan en önemli olaylardan biri olduğu gibi, onun eserleri, hayatı ve getirdiği mesajlar, her zaman önemli bir referans olmaya devam etmiştir. Kendisinin bıraktığı miras, İslam dünyasında nesilden nesile aktarılmaya devam edecek ve her daim insanların kalbindeki sevgi ile anılacaktır.

Scroll to Top