Bu web sitesi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve dini veya manevi tavsiye niteliği taşımaz. İçeriklerin doğruluğu ve güncelliği için çaba gösterilse de, herhangi bir hata veya eksiklikten kaynaklanabilecek sonuçlardan sorumluluk kabul edilmez. Kendi durumunuza uygun olarak bir uzmana veya güvenilir bir kaynağa danışmanız önerilir.
Giriş: Alçakgönüllülüğün Önemi
Yeryüzünde büyüklük taslayarak yürümenin ne anlama geldiği, İsrâ Sûresi’nin 37. ayetinde net bir şekilde ifade edilmektedir. “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü kendini ne kadar büyük görürsen gör, ne yeri yarabilir, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin” ifadesi, kibirin ve gururun insanı nasıl küçük düşürdüğüne dair derin bir mesaj vermektedir. Bu ayet, hem bireysel hem de toplumsal hayatımızda alçakgönüllülüğün, tevazunun ve kenar görmemenin önemini vurgular.
Hayatın koşturmacası içinde bazen başarılarımızdan ötürü böbürlenme eğiliminde olabiliriz. Ancak bu ayet bize hatırlatıyor ki, kibir, Allah katında küçültücü bir davranıştır. Toplum içinde kendimizi büyük, güçlü ya da itibarlı görmek, aslında bir yanılsama ve aldanıştır. İşte bu yüzden, ayetin ifadesiyle, ne yeri yarabiliriz ne de dağlara erişebiliriz. Bu gerçekleri bilerek hareket etmek, bizi daha derin bir hakikat anlayışına götürecektir.
Kibir ve Yükselme Arzusu
İnsan, yaradılış gereği özgüvenli bir varlık olarak yaratılmıştır. Ancak bu özgüven, kibirle, aşırı bir görünüşle karıştırılmamalıdır. İsrâ Sûresi’ndeki ayet, insanın aslında ne kadar zayıf ve aciz olduğunu hatırlatır. İnsanların çoğu, başarılarıyla öne çıkmaya, diğerlerini ezmeye çalışırken asıl gerçeğin ne olduğunu unutur. Eyvallah, kibirli bir insan, yüksek sesle yürüyerek kendine bir paye yaratmaya çalışır, lakin gerçek olan şudur: O ne kadar büyümeye çalışırsa çalışsın, maddenin ve kainatın sınırları içinde kendisinin ne kadar zayıf olduğu gerçeğini değiştiremez.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in hadislerinde de sıkça vurgulandığı gibi, “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez”. Yani, kibir ve gurur, kişinin hem bu dünyası hem de ahireti için büyük bir engeldir. Kibirli insan, kendi değerini artırmak amacıyla başkalarını aşağılamaya çalışır, ama bu sadece onun ruhsal durumunu olumsuz etkiler ve manevi olarak zayıflatır.
Tevazu ve Kainatın Gerçeği
Tevazu, insanın kendini bilen ve Allah’ın kendisine sunduğu nimetlere şükreden bir tutum sergilemesi demektir. Bu ayet, insanın kibirli adımlar atmasının, varoluşunun gerçek boyutunu göremediğinin bir göstergesidir. Yeryüzünde yürürken, insan kendini diğerlerinden üstün görmektense, Allah’ın yarattığı bir varlık olduğunu bilmelidir. Bu gerçekliği kabul etmek, insanı daha sahih bir yapıya kavuşturur.
Allah’ın kudretini ve yeryüzündeki düzeni göz önüne aldığımızda, insanın kibirlenerek yürümeye hakkı olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü insan, doğası gereği zayıf bir creature’dır. Ayette ifade edilen “ne yeri yarabilir mütekebbir bir şekilde yürüyerek ne de dağlara erişebilir” hususu, aslında insanın Allah karşısındaki acizliğini ve zayıflığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer.
Modern Hayatta Kibrin Tehditleri
Günümüz dünyasında, sosyal medya ve iletişim araçları sayesinde insanlar tanınma ve onay alma çabalarının içerisine giriyor. Bu durum, kibirli bir tutumun ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. İnsanlar, kendi başarılarını öne çıkararak başkalarını küçük görme eğiliminde oluyor. İşte bu noktada İsrâ Sûresi’nin 37. ayeti, bize önemli bir uyarı niteliği taşıyor.
Unutulmamalıdır ki, gerçek mutluluk, tevazudan kaynaklanır. Başkalarını küçümsemek ya da kendini onlardan üstün görmek, insanın ruhunda bir kirlenmeye yol açabilir. Dolayısıyla, bu ayeti hayatımıza uygularken, alçakgönüllülüğü elden bırakmamak ve toplumun huzurunu göz önünde bulundurmak son derece önemlidir. Her bir insan, kendi kapasitesinin sınırlarını bilerek yaşamalıdır.
Kibir ve Allah’a yakınlık
Kibirli bir kişinin kalbi, Allah’a yakınlaşmaya kapalıdır. Tevazu sahibi kişiler ise, Allah’a daha yakın olma şansı verir. Yüce Allah, kula merhametini her zaman sunar, ama O’na karşı kibir besleyenler, bu merhameti göremez. İsrâ Sûresi 37. ayetinde ifade edilen bu kibir ve gurur, Allah’a karşı bir isyan niyeti taşır.
Peygamber Efendimiz’in hayatına baktığımızda, O, her zaman tevazunun en güzel örneğini sergilemiştir. İslam, kibir ve gururu değil, tevazuyu ve nezaketi teşvik eder. Kişi kendisini en yüksek makama koysa da, aslında ruhundaki kibir onu en aşağı bir duruma sürükler. Bu yüzden, özde değil görüntüde kibirli olan mizahî bir yaklaşım, aslında ruhsal bir sefalettir.
Sonuç: İsrâ Sûresi 37. Ayetinin Hayatımıza Etkisi
İsrâ Sûresi’nin 37. ayeti, yeryüzünde büyüklük taslayarak yürümenin sadece bir aldatmaca olduğunu belirtirken, bizlere aynı zamanda tevazunun önemini de hatırlatmaktadır. Bunun farkında olarak hareket ettiğimiz sürece, hem bireysel hayatımızda hem de toplumda daha huzurlu, daha anlamlı bir yaşam sürebiliriz. İslami değerler çerçevesinde, başkalarına karşı saygılı ve alçakgönüllü olmak, hem ilahi bir emir hem de akıllı bir yaşam biçimidir.
Bu ayeti unutmadan, kibirden uzak durmamız ve hayatımızı bu doğrultuda şekillendirmemiz gerektiğini anlamak, bizi manevi huzura ve Allah’a yakınlığa götürecektir. Unutmayalım ki gerçek başarı, sadece insanları etkilemekte değil, manevi olarak da Allah’ın rızasını kazanmakta yatmaktadır. Tevazu ve alçakgönüllülük, ruhsal saflığımızı artıracak ve bizlere içsel bir huzur sağlayacaktır. Bu nedenle, yeryüzünde böbürlenmeyi bırakıp, Allah’ın verdiği nimetlere şükrederek yaşamalıyız.