Zihar Ayeti ve Anlamı Üzerine Derinlemesine İnceleme

Bu web sitesi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve dini veya manevi tavsiye niteliği taşımaz. İçeriklerin doğruluğu ve güncelliği için çaba gösterilse de, herhangi bir hata veya eksiklikten kaynaklanabilecek sonuçlardan sorumluluk kabul edilmez. Kendi durumunuza uygun olarak bir uzmana veya güvenilir bir kaynağa danışmanız önerilir.

Zihar Nedir?

Zihar, İslâmî hukukta bir tür boşanma şekli olarak kabul edilen bir uygulamadır. Dini literatürde, bir erkek eşine, ‘Sen bana annemin sırtı gibisin’ diyerek onunla cinsel ilişkiye girmeyi yasaklamasıdır. Bu ifade, kadının eşinin annesiyle eşdeğer konuma getirilmesi anlamına gelir. Zihar, tarihsel olarak Arap toplumlarında yaygın bir uygulama olsa da, Kur’an-ı Kerim ile birlikte çeşitli sınırlamalara tabi tutulmuştur. Özellikle, ziharın beraberinde getirdiği sosyal sorunlar ve hak ihlalleri üzerine dikkat çekilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de zihar ile ilgili ayetler yer almakta olup, bu ayetlerde ziharın geçersizliği ve bunun sonuçları detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Bu yazıda, zihar ayetlerini ve bu ayetlerin sağladığı hüküm ve düzenlemeleri inceleyeceğiz.

Zihar Ayetlerinin Anlamı

Kur’an-ı Kerim’de zihar ile ilgili olarak en dikkat çeken ayetlerden biri, Mücâdele Suresi 2. ayettir. Bu ayette şöyle buyrulmaktadır:

“İçinizden ‘sen bana annemin sırtı gibisin’ diyerek hanımlarına zıhâr yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anneleri değildir…”

Bu ayet, erkeğin eşine zıhâr uygulamasıyla onunla olan ilişkisini feshetmiş olmadığını vurgular. Ayrıca, bu tür sözlerin gerçek bir anlamı olmadığı ve kesinlikle geçersiz olduğuna işaret eder. Zihar uygulaması, kişilerin evlilik müessesesini zedeler ve bu nedenle dini normlarda hem bireylerin ve hem de toplumun sosyal yapısı açısından kabul edilemez bir durum olarak değerlendirilmiştir.

Diğer bir zihar ayeti ise Mücâdele Suresi’nin 3. ayetidir:

“Hanımlarına zıhâr yapıp onlardan ayrılmaya kalkan, sonra da söylediklerinden geri dönenlerin, onlarla cinsî münasebetten önce bir köle azat etmeleri gerekir…”

Bu ayet ise zıhâr uygulaması gerçekleştiren bir erkeğin, eğer bu sözünden dönerse, bir köle azat etmek zorunda olduğunu belirtmektedir. Böylece zihar uygulamasının sonuçları üzerinde de bir düzenleme yapılmış olmaktadır. Bu noktada, köle azat etme, ziharın sosyal ve ahlaki boyutunu göz önünde bulundurarak insani bir telafi mekanizmasıdır.

Ziharın Alternatif Çözümü

Kur’an-ı Kerim, ziharın terk edilmesi durumunda aşağıdaki alternatiflerin uygulanabileceğini belirtir:

“Köle azat etmek için imkân bulamayan kişi, hanımıyla cinsî münasebetten önce hiç ara vermeden iki ay oruç tutmalıdır…”

Mücâdele Suresi’nin 4. ayetinde geçtiği üzere; eğer bir kişi zihar uygulamasını gerçekleştirmişse fakat köle azat etmek gibi bir imkânı yoksa, o zaman iki ay boyunca aralıksız oruç tutmalıdır. Bu da bireyin hem cinsel ilişki adına sorumluluğunun hem de manevi bir arınmanın gerekliliğini ortaya koymaktadır. Oruç, kişinin nefsini terbiye eden ve onun ruhsal durumu üzerinde derin etkiye sahip olan bir ibadet şeklidir.

Zihar Konusunun Ahlaki ve Sosyal Boyutları

Zihar, sadece birey olarak kişinin etkilendiği bir konu değil; aynı zamanda aile ve toplum sistemine de ciddi etkiler bırakabilen bir durumdur. Aile içindeki bağların zedelenmesi, bireylerin ruhsal durumlarını olumsuz etkilemekte ve sosyal yapıyı bozmaktadır. İşte bu yüzden Kur’an ve Sünnet zihar uygulamasını engellemeye yönelik açık bir duruş sergilemektedir.

Zihar uygulaması, erkeğin bir tür iktidar gösterisi olarak algılanabilir; fakat dine göre bu tür davranışların hiçbir geçerliliği yoktur. İslamiyette, eşlerin arasında oluşacak her türlü meseleyi sağlam bir temele oturtacak, birbirlerine karşı saygılı, merhametli ve adil olmaları teşvik edilmektedir.

Dolayısıyla, zihar aslında insan ilişkilerinin değerini küçümsemeye yönelik bir tavır olarak değerlendirilmektedir. Bu uygulamanın getirdiği ilk hüsran ise aile yapısının çürümeye başlamasıdır. İslam, evliliği kutsal bir bağ olarak görmekte ve burada sevgi, saygı ve anlayış esasına dayalı bir ilişkide bireylerin sabırlı olmaları gerektiğini vurgulamaktadır.

Sonuç

Zihar, tarih boyunca bazı toplumlarda uygulanabilir bir boşanma şekli olarak doğmuş olsa da İslam dini ile birlikte kayıtsız şartsız reddedilen bir olgu haline gelmiştir. Zihar ayetleri, bu uygulamanın hem manevi hem de sosyal boyutlarını ele alarak, bireylerin ve ailelerin sağlıklı bir şekilde toplumu ayakta tutmaları için gerekli olan sınırları çizmektedir.

Zihar, sadece bir hukuksal mesele değil, aynı zamanda ruhsal, ahlaki ve toplumsal bir sorumluluktur. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, insanlara daima affedicilik, bağışlayıcılık ve sabır temaları üzerinde yoğunlaşmayı öğütlemektedir. Manevi anlamda sorumluluk almak ve gerektiğinde dertleşmek, bu tür zorluklar karşısında sabırlı olmak ve ferah bir ruh hali ile yaklaşmak İslam’ın öngördüğü bir yaşam tarzıdır.

Dolayısıyla zihar hakkında bilgi sahibi olmak, sadece hukuksal bir mesele olarak görülmemeli; aynı zamanda insan manevi dünyasını zenginleştirecek ve toplumsal barışı sağlamak amacıyla önemli kabullerde bulunmamızı sağlayacak bir öğretidir.

Scroll to Top